Sayfalar

28 Kasım 2013 Perşembe

Silsile-i Aliyye Büyükleri




Sual: (Silsile-i aliyye) ne demektir?
CEVAP
Silsile kelimesi, (Birbirine bağlı, birbiriyle ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra, halka) anlamına gelir. Mürşid-i kâmil yani âlim ve evliya olan zatlar, yetiştirdikleri ve artık başkalarını yetiştirebilecek hale gelen talebelerine, halifelik ve icazet verirler. Sonra onlar da talebe yetiştirip, onlar da yetişen talebelerine böyle icazet verirler. Böylece, âlimler silsilesi meydana gelir. Bu halka, Peygamber efendimize kadar ulaşır.

Behaeddin-i Buhari, İmam-ı Rabbani, Mevlana Halid-i Bağdadi gibi zatların da içinde bulunduğu silsileye, (Silsile-i aliyye) yani yüksek silsile denmiştir. (Silsilet-üz-zeheb) yani altın silsile de denir.

İslam âlimi yerden ot gibi, mantar gibi bitmez. Hocasız, icazetsiz, âlim olmaz. Mutlaka Resulullaha dayanan bir silsilesi olur. Mesela, İmam-ı Rabbani ve Abdülkadir-i Geylani hazretleri gibi her Ehl-i sünnet âliminin, Peygamber efendimize kadar bütün hocaları bellidir. Ancak böyle bir zata bağlanılır ve Onun kitapları okunur. Yazdıkları doğru bile olsa, rastgele kimselerin kitapları okunmaz. Böyle bir zat bulamayan, yine böyle yetkili olan, yani silsilesi belli ve icazet sahibi olan bir âlimin yazdığı kitapları okuyarak, onu kendine rehber kabul etmelidir.

Günümüzdeki silsilelerin farklı olması ise, hocaları halifelik, icazet vermediği halde, ayrı bir kol tutmalarındandır. İmam-ı Rabbani hazretleri daha dört asır önce buyuruyor ki:
Bu yüksek yolun yolcuları garip oldular, azaldılar. Şimdiki tarikatçıların yoluna bid’atler karıştığı ve bu yolu bozdukları için, Resulullahın sünnetine sarılmış olan büyükler, tanınmaz oldu. Bu bilgisizlikten dolayı, çoğu da, kısa görüşlü oldukları için, bu yüksek yola bid’atler karıştırdılar. Milletin kalblerini bu bid’atlerle kazanmaya çalıştılar. Böyle yapmakla, İslam dinini olgunlaştırdıklarını sandılar. Bunlar, bu yüksek yolu yıkmaya, uğraşıyorlar. (2/62)

Yolun sonunu başa koymak
Sual: (Silsile-i aliyye’de yolun sonu başa konmuştur) ifadesi, ne demektir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bu yol, tam Eshab-ı kiramın yoludur, çünkü o büyükler, Resulullah efendimizin sohbetinde, daha birinci günde, öyle şeylere kavuştu ki, sonra gelen en büyük evliya, en sonda, ancak bundan bir parçaya kavuşabilmiştir. İşte bunun içindir ki, Hazret-i Vahşi, Hazret-i Hamza’yı şehid etmişken, Müslüman olunca bir kere Resulullahın sohbetiyle şereflendiği için, Tabiin’in en üstünü olan Veysel Karani’den daha üstün oldu. Resulullahın sohbetinin başlangıcında Hazret-i Vahşi’ye nasip olanlara, Veysel Karani, o kadar yüksek olduğu halde en sonda bile kavuşamadı. Demek ki, zamanların, asırların en iyisi, Eshab-ı kiramın asrıdır. İşte büyüklerimizin yolu da, altın silsiledir. Bu yolun başka yollardan üstünlüğü, Eshab-ı kiram zamanının sonraki zamanlardan üstünlüğü gibidir. Bu yolun büyükleri öyle kimselerdir ki, Allahü teâlâ bunlara fazilet ve merhametiyle, daha başlangıçta, en sonun tadını tattırdı. Bunların derecelerini başkaları anlayamaz. Bunların vardığı makamlar, başkalarının vardıkları makamların çok üstündedir. (1/66)

Silsile-i aliyye okumak
Sual: Silsile-i aliyye isimli büyük âlimlerin isimlerini okumak faydalı mıdır?
CEVAP
Çok faydalıdır. Özellikle şu üç faydası vardır:
1- Feyz gelmesine sebep olur.
2- Sıkıntı ve üzüntüyü giderir, ferahlandırır.
3- İhtiyaçların ve isteklerin hâsıl olmasına sebep olur.

Mürşid-i kâmiller
Sual: Silsile-i aliyye büyüklerinin hepsi mürşid-i kâmil midir? Mürşid-i kâmillerin hepsi müctehid midir?
CEVAP
Evet, Silsile-i aliyye büyüklerinin hepsi birer mürşid-i kâmildir. Mürşid-i kâmillerin hepsi de aynı zamanda müctehiddir.

Abdülkadir Geylani ve İmam-ı Rabbani hazretleri de, İmam-ı a’zam ve İmam-ı Şâfiî hazretleri gibi birer müctehiddir. Dört mezhebin imamı ve diğer müctehid olan zatların hepsi de mürşid-i kâmildir. Aralarında iş bölümü yaptıkları için kimi fıkıhta, kimi tasavvufta meşhur olmuşlardır.

Cuma Namazı


 


Cuma namazı, dördü ilk sünnet, ikisi farz ve dördü de son sünnet olmak üzere on rek’attır.Cuma günleri öğle vaktinde kılınır ve o günün öğle namazının yerine geçer. Cuma namazının farzı cemaatle kılınır. Tek başına kılınmaz.
Cuma Namazı Kimlere Farzdır
Cuma namazının bir kimseye farz olması için, müslüman, akıllı ve erginlik çağına gelmiş olmaktan başka altı şartın daha bulunması gerekir.

Cuma Namazının Farz Olmasının Şartları:
1) Erkek olmak (Kadınlara farz değildir.)
2) Hür ve serbest olmak.
3) Mukîm olmak. (Yani misafir olmamak)
4) Sağlıklı olmak. (Cuma namazına gidemeycek şekilde hasta olmamak)
5) Kör olmamak.
6) Ayakları sağlam olmak
Bu şartlar kendisinde olmayan kişiye cuma namazı farz değildir. Ancak bu durumda olan bir kimse câmiye gidip cumayı kılarsa o günün öğle namazının yerine geçer.

Cuma namazının sahih olması için de altı şart lâzımdır.

Cuma Namazının Sahih Olmasının Şartları :
1) Cumanın öğle vaktinde kılınması.
2) Namazdan önce hutbe okunması.
3) Cuma kılınan yerin herkese açık olması
4) İmamdan başka en az üç erkek cemaat bulunması.
5) Cuma namazını kıldıranın, devletin (yetkili makamın) görevlendirdiği veya izin verdiği bir kişi olması.
6) Cuma kılınacak yerin şehir veya şehir hükmünde olması.

Yeni Doğan Bir Çocuğa Nasıl İsim Verilir?

 

Dinimizde yeni doğan bir çocuğa aşağıda madde madde vereceğimiz hususların uygulanması müstehap olarak görülmüştür:

• Yeni doğan çocuğa süt vermeden evvel ağzına yumuşatılmış hurma gibi tatlı bir şeyler sürülür.

• Çocuğa doğunca veya doğumu mütakip yedinci günü adı konur.

• Doğduktan sonra hemen ölen çocuğa da ad konur. Yıkanır cenaze namazı kılınır.

• Çocuğun ismini ilmiyle âmil, ehli salih bir zata koydurmak iyidir. Ashab-ı Kiram çocuklarına isimlerini Peygamber Efendimiz’e verdirmeyi tercih etmişlerdir.

• Çocuk isim koyacak kişinin kucağına verilir. Kişi abdestli bir şekilde kıbleye döner, önce sağ kulağına ezan, sol kulağına ise kamet okur ve üç kere çocuğun sağ ve sol kulaklarına ismini tekrar eder.

• Çocuğa isim koyduktan sora hayır duada bulunulmalıdır. Peygamber Efendimiz: “Ya Rabbi bu çocuğu hayırlı ve salihlerden eyle ve onu güzel bir şekilde yetişmesini sağla” diye dua etmiştir.

• Durumu iyi olanlar için Allah’ın vermiş olduğu çocuk nimetine karşı bir şükür olarak çocukların doğumlarının yedinci gününde kurban kesmek sünnettir. Bu kurbana akika kurbanı denilmektedir. Yine bu günler çocuğun başının tıraş edilip, çıkan saçın ağırlığınca veya takdiri bir ağırlık olarak altın alıp sadaka vermek müstehaptır.

27 Kasım 2013 Çarşamba

Peygamberimizin (SAV) Allah (C.C.) Katındaki Değeri

Peygamberimizin (SAV) Allah (C.C.) Katındaki DeğeriPeygamberimiz (sav) Yüce Allah’ın “Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım” buyurduğunu haber vermektedir. İnsanın ve kâinatın yaratılış amacını bilmeyen cahiller ile bu amacı unutturmaya çalışan din düşmanları bu hadisi inkâr ediyorlar.

Dolayısıyla cehalet ile küfür bir araya gelince peygamberimizin “nübüvvet amacını” saptırmak için kutsi hadisler inkâr edilerek dinin amacını unutturmaya çalışan şeytanın yolunu yapmaya çalıştıkları tebeyyün etmektedir. Malumdur ki küfür inkâr ve cehaletten, ilim ise ayetlerin ve hadislerin doğru yorumlanmasından ve zahirine uygun olarak izah ve ispatından ortaya çıkar. Bu nedenle ilim adamı inkâr etmez ispat eder.

Bu “Kudsî Hadisi” birkaç cihetten ele alarak inceleyelim.

Birincisi: İslamiyet’in iki temeli vardır. Birincisi “Tevhit” İkincisi “Nübüvvet.” Bunun için Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şahadetin iki kelamı vardır. Birincisi “Lâ İlâhe İllallah” ikincisi “Muhammed Rasûlullah.” Bu ikisi birbirinden ayrılmaz. Ayrılırsa Allah bu imanı kabul etmez. Bu konuda tüm İslam bilginlerinin icması vardır. Kainat “Tevhidin” burhanıdır; İslamiyet ise “Nübüvvet-i Muhamediye”nin delilidir.

Bediüzzaman “Nübüvvet öyle bir çekirdektir ki, İslâmiyet şeceresi bütün semerâtıyla, çiçekleriyle o çekirdekten çıkmıştır” ifadesi ile bu hakikati çok güzel bir şekilde ifade etmiştir. Sonra Bediüzzaman Nübüvvet-i Muhammediye’yi şöyle izah eder:

“Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, nûr-u Muhammedî (asm) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir. Eğer o âlem-i kebîr bir şecere tahayyül edilirse, nûr-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi olur. Eğer dünya mücessem bir zîhayat farz edilirse, o nur, onun ruhu olur. Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse, o nur, onun aklı olur.” Mürekkepsiz kitap, çekirdeksiz ağaç, ruhsuz canlı, akılsız insan nasıl olmazsa “Nübüvvet-i Muhammediye” olmadan da kâinat ve dünya da öyle olmaz.

Şimdi “Ruh olmasaydı zî-hayatı yaratmazdım” veya “Mürekkep olmasaydı kitabı yazmazdım” yahut “Akıl olmasaydı insanı yaratmazdım” ifadelerinin ne derece gerçekçi olduğu malumdur. Aynı şekilde “Habibim! Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım” kudsi hadisi de o derece hakikattir.

İkincisi: Bediüzzaman On Birinci Sözde çok mükemmel bir şekilde izah ettiği gibi, dünya bir okul, veya bir mükemmel sanatlı bir saray gibidir. İnsan o saraya davet edilen seyirci veya o okulun öğrencisi durumundadır. Okul öğretmensiz, saray teşrifatçısız gereksiz ve anlamsız olur. Çünkü “anlaşılmayan bir kitap muallimsiz olsa manasız bir kağıttan ibaret kalır.” Peygamberimiz (sav) kainat sarayının sadık ve müdakkik bir muarrifi, ve Tevhidi, Haşri insanlığa ders veren, anlatan bir muallimidir. Bunun için “Öğretmen olmasa, padişah okul açmaz” dense ne derece isabetli ve doğru bir söz olduğu açıktır.

İşte “Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım” hadis-i kutsisi bu hakikatleri ifade eden anahtar kelimeleri içine alan veciz ve mucizevî bir sözdür. Ancak nübüvvet lisanından veya kutsi bir kaynaktan çıkan bir söz olabilir. Bu hakikatlerden habersiz olan böyle bir söz söyleyemez.

Üçüncüsü: Peygamberimizin (sav) sözlerini, hadislerini toplayan hadis kitapları “Kütüb-ü Sitte” denen (Buhari, Müslim, Ebu Davut es-Sicistânî, İbn-i Mâce, Tirmizi, Nesâî) altı kitaptan ibaret değildir. Kütüb-ü Sitte dışında “İmam-ı Mâlik’in “Muvatta” kitabı ve İmam Ahmed bin Hambelin “Müsned” namındaki 40.000 hadisi içine alan eseri, İbn-i Hibban’ın “Sahihi” sahih hadis kitabı olarak kabul edilmiştir.

Aynı şekilde Hâkim en-Nisaburî’nin “Müstedrek” nam eseri, Taberani’nin “Kebîr” “Evsat” ve “Sağir” adını verdiği “Mu’cem”leri. Celâleddin-i Suyutî’nin “Câmiu’s-Sağîr ve Kebîr”i temel sahih hadis kitaplarındandır. Ancak Kütüb-ü Sitte sahiplerinin “Usul-ü Hadis” denen hadis kriterlerinin tümüne senetleri yönünden tam olarak uymadıkları için “Kütüb-ü Sitte” ye dâhil edilmemişlerdir. Yoksa bu kitaplardaki hadisler sahih olmadığı için değildir. Bunların dışında Aliyyu’l- Muttakî’nin binlerce hadisi içine alan “Kenzu’l-Ummal” ve Heysemî’nin “Mecmau’z-Zevâid” gibi derleme hadis kitapları vardır ki bunlar sahih hadisleri süzgeçlerden geçirerek derlemişlerdir. İçlerindeki hadislerin hepsi de sahihtir; ancak senet ve ravî yönünden “Kütüb-ü Sitte” gibi Usul-i Hadis’in tüm kriterlerine uygun olmayanlar da vardır.

Bediüzzaman hazretleri bu konu ile ilgili özet olarak şöyle der: “Cumhur-u muhaddisin ve ümmet-i Muhammed’in (sav) kabul ettiği, âlem-i İslam içinde az bir ulemanın başka tevillerle az bir derece zafiyetine hükmettikleri hadislere dünyada hiçbir ehl-i ilim yanlış diyemez. Faraza o hadislerden bazısı mevzu da olsa, mevzuun manası hadis değil demektir, yoksa manası yanlış demek değildir. Manası hak ve doğru olabilir.” “Hem hangi mesele var ki, bazı kitaplarda ona ilişilmesin. Hatta İbn-i Cevzî gibi büyük bir muhaddis bâzı sahih ehadîsi mevzû dediğini, ulemâlar taaccüple nakletmişler. Hem, her zaif veya mevzû hadisin manâsı yanlıştır demek değildir. Belki an’aneli senet ile hadîsiyeti katî değildir demektir. Yoksa mânâsı hak ve hakikat olabilir.”

Dördüncüsü: Bu hadisin kaynaklarına baktığımız zaman öyle “Keşfu’l-Hafa” ve “Şifa” gibi iki kaynaktan ibaret olmadığını görürüz. Kaldı ki bu iki kitap ta meşhur Hadis Kitapları değildir. Aclûnî halk arasında meşhur olan hadislerin kaynaklarını araştırmak amacı ile “Keşfu’l-Hafa” isimli kitabını yazmıştır. Kadı Iyaz da peygamberimizi övmek ve mucizeleri ile ahlakını anlatmak amacı ile “Şifâ” isimli eserini yazmıştır. Şifa hadisi sahih olarak kabul ettiği için eserine almıştır. Aclûnî ise Kütüb-ü Sitte de bulamadığı için “Hadis değildir, ama manası sahihtir” diyerek altına şerh düşmüştür.

Futbol Dini

İslamda Tesettür Şart Mı?

Miraç Ne Demektir?

Miraç Gecesi Hakkında Bilgi : Bu gece, peygamberimizin bütün insanlığı temsilen
Cenab-ı Hakkın yüksek huzurana kabulü anlamına gelen Miraç Gecesidir.
Hicri Recep AYının 27 gecesinin tanık olduğu bu 'Büyük Buluşma' bizlere
insanın ilahi rızaya ve desteğe ulaştığı akıl ve idraki zorlayan nice üst dereceelre
ulaşabileşeceğini gösterdiği gibi, mana aleminde
yükselip ilahi rahmet ve huzura erişmenin öncelikle gönül ve ruh temizliğinden, ahlaki
erdemlere yükselişten her şeyin sahibi olan Yüce Allah'a bağlılık ve boyun eğmeden geçtiğini
hatırlatmaktadır. Bu gecede farz kılınan ve bizzat Peygamberimizin tarafından mü'minlein miracı olarak nitelendiren
namaz da, iç dünyamızdaki yükselişi ve arınmayı ifade eder.

Miraç Kandili Nedir?  : Arapça'da merdiven, yukarı çıkmak, yükselmek anlamlarını dile getirir. İslam'da Hz. Peygamber (s.a.s)' in göğe yükselerek Allah'ın huzuruna kabul edilmesi olayı. Mirac olayı hicretten bir yıl ya da onyedi ay önce Receb ayının yirmi yedinci gecesi gerçekleşir. Olayın iki aşaması vardır. Birinci aşamada Hz. Peygamber (s.a.s) Mescidül-Haram'dan Beytü'l-Makdis'e (Kudüs) götürülür. Kur'an'ın andığı bu aşama, gece yürüyüşü anlamında isra adını alır. İkinci aşamayı ise Hz. Peygamber (s.a.s)'in Beytü'l-Makdis'ten Allah'a yükselişi oluşturur. Mirac olarak anılan bu yükselme olayı Kur'an'da anılmaz, ama çok sayıdaki hadis ayrıntılı biçimde anlatılır.

Miraç Kandili , Hadislerde verilen bilgiye göre Hz. Peygamber (s.a.s), Kâbe'de Hatim'de ya da amcasının kızı Ümmühani binti Ebi Talib'in evinde yatarken Cebrail gelip göğsünü yardı, kalbini Zemzem ile yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurdu. Burak adlı bineğe bindirilerek Beytü'l-Makdis'e getirildi. Burada Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve diğer bazı peygamberler tarafından karşılandı. Hz. Peygamber (s.a.s) imam olarak diğer peygamberlere namaz kıldırdı.

Hz. Peygamber (s.a.s), Beytü'l-Makdis'te kurulan bir Mirac'la ve yanında Cebrail olduğu halde göğe yükselmeye başladı. Göğün birinci katında Hz. Adem, ikinci katında Hz. İsa ve Yahya, üçüncü katında Hz. Yusuf, dördüncü katında Hz. İdris, beşinci katında Hz. Harun, altıncı katında Hz. Musa ve yedinci katında Hz. İbrahim ile görüştü. Cebrail ile birlikte yükseliş Sidretü'l-Münteha'ya kadar sürdü. Cebrail, "Buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarım" diyerek Sidretü'l Münteha'da kaldı. Hz. Peygamber (s.a.s) buradan itibaren Refref adlı başka bir binekle yükselişini sürdürdü. Bu yükseliş sırasında Cennet ve nimetlerini, Cehennem ve azabını müşahede etti. Sonunda Allah'ın huzuruna kabul edildi. Kendisine ümmetinden Allah'a şirk koşmayanların Cennet'e gireceği müjdelendi, Bakara suresinin son ayetleri verildi ve beş vakit namaz farı kılındı. Yeniden Refref ile Sidretü'l-Münteha'ya, oradan Burak'la Kudüs'e, oradan da Mekke'ye döndürüldü.

Mirac Gecesinin ertesi günü , Hz. Peygamber (s.a.s) ertesi günü Mirac olayını anlattı. Olayı duyan müşrikler yoğun bir kampanya başlatarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i suçlamaya, alaya almaya başladılar. Bu kampanya bazı müslümanları da etkileyerek şüpheye düşürdü. Olayın gerçek olup olmadığını araştırmak isteyenler Beytü'l-Makdis'e ve Mekke'ye gelmekte olan bir kervana ilişkin sorular sorarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i sınadılar. Hz. Peygamber (s.a.s)'in verdiği bilgilerin doğruluğu müslümanları şüpheden kurtardıysa da müşriklerin inatlarını kırmaya yetmedi. Mirac olayı inatlarını ve düşmanlıklarını artırarak onlar için bir fitne nedeni oldu. Bu olay karşısındaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekr, Hz. Peygamber (s.a.s)'ce "Sıddîk" lakabıyla onurlandırıldı. Hz. Ebu Bekir olayı kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyeceğini soran müşriklere "O söylüyorsa şüphesiz doğrudur" cevabını vermişti.

Ahad hadislere dayansa da Mirac olayının gerçekliğinde tüm müslümanlar birleşmişlerdir. Ancak olayın gerçekleşme biçimi İslam bilginleri arasında görüş ayrılıklarına neden olmuştur. Buna göre İbn Abbas'ın da içinde bulunduğu bazı bilginlere göre Mirac olayı uykuda gerçekleşmiştir. Bilginlerin büyük çoğunluğuna göre ise uyku durumunda ve rüyada değil, uyanık iken gerçekleşmiştir. Fakat bu görüşü savunanlar da Mirac'ın yalnız ruhla mı, yoksa hem ruh, hem de bedenle mi olduğu konusunda ikiye ayrılmışlardır. Sonraki Kelamcıların büyük çoğunluğuna göre mirac olayı uyanıkken hem ruh, hem de bedenle gerçekleşmiştir.

Mirac olayının gerçekleştiği gece müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayılmış ve bu gecenin ibadetle ihyası gelenekleşmiştir. Osmanlılar döneminde, camiler kandillerle donatıldığı için Mirac kandili olarak anılan geceyi izleyen gün, cami ve tekkelerde Mirac olayını anlatan ve Miraciye adı verilen şiirlerin okunması, dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti.

İsra suresi 1.ayet mealiyle bitirmek istiyorum. “Ayetlerimizden bir kısmını göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah’ın şanı ne yücedir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir.”(3)İsra 17/1

Mevlid Kandili |Miraç Kandili |Berat Kandili |Kadir Gecesi
*****Mübarek Kandil Gecelerini Nasıl Değerlendirmeliyiz******

Kur'an-ı Kerim okuyarak,
Peygamberimiz ( a.s.m)'ın mübarek duası olan Cevşen-ül Kebiri okuyarak,
Aile bireyleriyle birlikte günün mana ve ehemmiyeti hakkında sohbet ederek,
Allah rızası için namaz kılarak,
Hayatımızın geçmiş günleri ve yılları hakkında muhasebe yaparak,
Günahlarımızın bağışlanması için Allah'tan af dileyerek,
Sevgili Peygamberimize bol bol salât ve selâm okuyarak,
Dünya ve ahirete ait dileklerimiz için dua ederek,
Hastaları, yaşlıları ziyaret ederek; yoksulları, öksüz ve yetimleri sevindirerek,
Eş, dost ve yakınlarımızla tebrikleşerek,
Dargın ve küskünleri barıştırarak, değerlendirebiliriz.

Kafirun Suresi

9 Kasım 2013 Cumartesi

İslam Dini



İslam ( Arapçası ???????), Allah'ın insanlara Hz. Muhammed aracılığı ile gönderdiği son ilahi dindir.Arapçada seleme (Allah'a tamamen bağlanmak) kökünden gelen İslâm sözcüğünün Türkçe anlamı "Allah'a ve onun buyruklarına kayıtsız şartsız inanan" demektir. Bu kelime aynı zamanda, Hz. Muhammed aracılığıyla ilkeleri bildirilen ve Müslüman adı verilen (Arapça İslâmlığı kabul eden anlamına, müslim'den) 600 milyon insanı bünyesinde toplamış büyük bir dinin de adıdır.

Çok kısa bir süre içinde bütün dünyaya yayılan İslâm dini, bu hızlı gelişmesini özellikle, ilk mensuplarının savaşçılık yeteneğine borçludur. Endonezya'dan İspanya ve Güney Afrika'ya kadar bu din, çok değişik uluslar ve kavimler arasında, ilgi çekici ve şaşılacak bir kültür birliği kurmayı da başarmıştır.
İslâm'ın yayılışı
Gerçekte, İslâm dininin böyle hızla gelişip yayılmasını yalnız kutsal savaşlarla fetihlere bağlamak yetersizdir. Bunda, Hz. Muhammed'in Kur'an aracılığıyla yaydığı ilkelerin ve kuralların gerçeklere uygunluğu, sadeliği, geçerliliği de büyük etken olmuştur. İslâm inancında, İbrahim, Musa ve İsa peygamberlerden sonra en büyük ve özellikle "son" peygamber, Hz. Muhammed'dir.

Hz. Muhammed, 571 yılına doğru Arabistan'ın Mekke şehrinde, soylu bir aileden doğdu. Ticaret kervanı yöneticisi olarak çalışıyordu. Allah tarafından ve onun adına konuşmak üzere peygamber (haberci) seçildiğinde kırk yaşlarındaydı. İnsanlığa, Allah'dan getirdiği birtakım yeni önerileri vardı. Toplum ilişkilerini yeniden düzenleyecek olan bu öneriler yeni bir dinin ilkeleri oluyordu. Açıklamalarının tamamı, daha sonra, İslâm'ın kutsal kitabı Kur'an'ı oluşturan 114 surede toplanacaktı.

Kur'an'ın Alaah tarafından Hz. Muhammed'e vahyedilmesi 22 yıl, 2 ay, 22 günde tamamlandı. Hz. Muhammed, yeni bir dinin kurucusu olarak görevlendirildikten hemen sonra en yakınlarını (eşi Hatice, amcasının oğlu Ali, arkadaşı Ebubekir gibi) kendi inancına davet etti. Bunlar ilk Müslümanlardı.

Sonra Hz. Muhammed bütün Mekkelileri "Allah birdir ve Muhammed onun peygamberidir" ilkesine inanmağa davet etti. O, yeni bir dinin habercisi ve müjdecisiydi. İyilik, doğruluk, güzellik esasına dayanan bu din, insanlar arasında adalet, kardeşlik ve sevgi ilişkilerini kurmağa ve huzurlu bir dünya yaratmağa yönelikti.
Tepkiler
Genç peygamberin önerileri çeşitli tepkilere neden oldu. Kimi tereddüt ediyor, kimi onun dediklerine inanıyordu. Ne var ki, Mekke ileri gelenleri arasında, bu yeni akım bazı çıkarcıların işine gelmemişti. Hz. Muhammed'in önerdiği yeni adaletli toplum düzeni onların yararlarına karşıydı. Bu yüzden, inananlarla inanmayanlar arasında çetin bir savaş başladı. Müslümanlar, her gün biraz daha artarken, onlarla mücadele eden, onlara eziyet eden müşriklerin (inkarcılar) acımasızlığı da o oranda artıyordu.

Bu eziyetlere dayanamayan bir bölük Mekkeli Müslüman'ın Habeşistan'a göç etmesi bu yüzden uygun görüldü. Öte yandan artık hayatının tehlikede olduğu iyice anlaşılan Hz. Muhammed de daha güvenli çalışabilmenin yollarını arıyordu. 620 yılında, Müslümanlığı kabul etmiş bir grup Medineli onu kendi şehirlerinde yaşamağa davet ettiler. Hz. Muhammed bu daveti kabul etti ve en yakın arkadaşı Ebubekir ile birlikte bir gece gizlice Medine'ye göç etti (16 temmuz 622).

Bu tarih, daha sonra Müslümanlar için, tıpkı Milat gibi, bir başlangıç noktası olarak kabul edildi (Hicrî takvim). Hz. Muhammed, Medine'de bir site devleti kurmak amacıyla Müslümanları örgütlendirdi. Sonra, çevredeki kabileleri İslâm'a davet girişimlerine başladı. Öte yandan, Mekkeli müşrikler de onu ve yaymağa çalıştığı yeni dini ortadan kaldırmak için örgütlendiler ve Hz. Muhammed'e karşı Bedir (

Bedir Savaşı - 624), Uhut (Uhud Savaşı - 625), Hendek (Hendek Savaşı - 627) seferlerini düzenlediler. Ama Mekkeliler için bu savaşlar her defasında başarısızlıkla sonuçlandı.

627 yılında, Müslümanların Kâbe'ye yapacağı toplu hac ziyaretine Mekkeliler izin vermedi ve onları şehre sokmadı. Hz. Muhammed'in buna karşı herhangi bir tepkide bulunmaması ve hac yapmadan geri dönmesi Müslümanlar arasında önce bazı itirazlara yol açtı. Ama o, günün birinde bu şehre bir fatih olarak gireceklerine ve kendilerini kabul ettireceklerine inanıyordu. Ne var ki, bunu barış yoluyla yapmak istiyordu. Nitekim 630 yılında, 10 bin kişilik güçlü bir orduyla Mekke kapılarına gelen ve hac ziyaretini yapmak isteyen Müslümanlara Mekkeliler şehri çaresiz teslim ettiler. Hz. Muhammed onlara çok iyi davrandı, o güne kadar yapılan hiç bir haksızlığın hesabını sormadı. Bunun üzerine hemen bütün Mekke halkı Müslümanlığı kabul etti.

Hicret'in 9. yılında Arabistan'da yaşayan veya Arabistan dışında, 20 önemli topluluk (Irak, Güney Filistin v.b.) İslâm dinini kabul etti ve İslâm Devleti'ne bağlılığını bildirdi. 632'de, Hz. Muhammed'in Veda haccı diye adlandırılan son Kabe ziyaretinde, onunla birlikte Mekke'ye gelen Müslümanların sayısı 140,000 olmuştu.
Hz. Muhammed'den Sonra
Hz. Muhammed 8 haziran 632'de Medine'de vefat etti. Onun yerine İslâm Devleti'nin başına en yakın dostu ve yardımcısı Ebubekir halife seçildi. Ebubekir'den sonra sırayla, Ömer, Osman, Ali halife (Hz. Muhammed'in temsilcisi ve devlet reisi) oldular. Büyük fetihler sonucu İslâm Devleti kısa sürede geniş bir imparatorluk haline geldi. 661667 yıllarında Hindistan içlerine akınlar yapılıyor, İstanbul kuşatılıyordu.

Kuzey Afrika (Mısır'dan Atlas Okyanusu'na kadar) ele geçirildi (700); Azerbaycan ve Batı Türkistan İslamların oldu (715); Orta Asya ülkeleri (Çin sınırına kadar) İslâm egemenliğine geçti (713); Tarık bin Ziyat komutasındaki ordular İspanya ve İç Avrupa bölgelerini zaptettiler (721). Bütün bu olaylar Emevîler döneminin gelişmeleri arasındaydı. Sonra halifelik, 750 yıllarında Emevîlerden, Abbasîlere geçti Emevîler döneminde başkent Medine'den Kûfe'ye geçmişti, Abbasîler döneminde de Bağdat başkent oldu. Ama artık çok büyümüş olan İslâm bütünlüğünü gereğince korumak güçleşmişti. İslâm'ın yayılma hızı bu nedenle yavaşladı. Merkez zayıfladıkça, çeşitli bölgelerde güçlü valiler ortaya çıkıyor, böylece bağımsız İslâm devletleri doğuyordu.



İslâmlığı kabul eden Türkler, özellikle Selçuklular ve Osmanlılar yoluyla, İslâmlık ve İslâm uygarlığı daha geniş alanlara yayıldı ve daha önemli gelişmeler gösterdi. Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı almasından sonra hilâfet Osmanlılara geçti ve Osmanlı İmparatorluğu İslâm dünyasının önderi oldu.
İslâm İlkeleri
İslâm'da temel inançlar "Âmentü" adı verilen ilkeyle ifade edilir. Âmentü: 1. Allah'a, 2. meleklere, 3. kutsal kitaplara, 4. peygamberlere, 5. kıyamet gününe, 6. ahiret hayatına ve kadere iman koşullarını içerir. Bunlar, İslâm'ın temel inançlarıdır. İnançların yanında, bir de uygulamaları kapsayan ibadetler kısmı vardır. İbadetler, insanların, Allah'ya karşı olan görevlerini düzenler. İslâm dininin onu diğer dinlerden ayıran çok önemli özelliği vardır: Müslümanlık insanların yalnız Allah ile olan ilişkilerini düzenlemekle kalmaz, yani yalnızca ibadetle ilgili ilkeler getirmez, aynı zamanda, insanlararası ilişkileri de düzene koyar ve bunu sadece ahlâkî öğütlerle değil, Kur'an ilkelerine dayalı hukukî emir ve yasalarla yapar.

Kur'an'dan başka, İslâm ilkelerini yorumlamada insanlara yardımcı olan iki temel kaynak daha vardır: sünnet ve hadisler. Sünnet, İslâm peygamberinin olaylar karşısındaki bütün davranışlarının adıdır. Bütün Müslümanlar da olaylar karşısında, bu saptanmış davranışlara uyarak yaşamalıdır. Hz. Muhammed'in doğal yaşantısı (uyumak, yemek v.b.) dışındaki bütün davranışları İslâmlarca bir çözüm yolu olarak kullanılır.
Mescid'i Nebevi</p><p>Medine yer alan camii, Hz. Muhammed'in (SAV) kabri yanısıra halifelerden Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in de kabirlerinin bulunduğu camiidir.
Mescid'i Nebevi
Medine yer alan camii, Hz. Muhammed'in (SAV) kabri yanısıra halifelerden Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in de kabirlerinin bulunduğu camiidir.
Hadisler ise, İslâm peygamberinin, Kur'an açıklamalarına ve yorumlarına dair saptanmış bütün sözleridir. Bu hadisler, ahlâk, gelenek, aile, bilgi, iman, ilim, ibadet, saygı, sevgi, bağlılık, yardımlaşma gibi değişik konulan içerir. Her hadis, gerçek bir olay nedeniyle söylendiği için, hadisin anlamıyla olay arasındaki bağlantı göz önünde tutularak o hadise anlam verilir ve uygulamada böylece kullanılır.
İslâm'ın 5 Şartı
Her Müslüman, İslâm'ın 5 şartı adı verilen beş temel kurala uymak zorundadır. Bunların ilki "Kelime-i şahadet"tir (imanını açıklamak). "Allah'tan başka Allah yoktur ve Muhammed onun kulu ve resulüdür (elçisidir)". İkinci şart salat'tır. Yani Müslümanların yükümlü olduğu namazları kılmaktır. Üçüncü şart zekâttır. Yani, belli kurallara bağlı olarak, kazancının bir kısmını zorunlu bir sadaka esasına göre dağıtmaktır. Dördüncü şart savm'dır, yani ramazan ayında güneşin doğuşundan batışına kadar oruç tutmaktır. Nihayet, beşincisi hac'tır. Her inanmışın, saptanmış kurallara uyarak, ömrü boyunca en az bir kere, Mekke'yi ve Kabe'yi ziyaret etmesidir. Bu temel koşullara bazı yan buyruklar da eklenir: domuz eti yememek, şarap içmemek v.b.

Canlı Yayınlar



Irmak Tv Canlı İzlemek İçin Tıklayın.

Uydu Bilgileri
Digiturk 65.Kanal
Tivibu 130.Kanal
D-Smart 91.Kanal
Teledünya : 115. Kanal
Uydu Frekans: 12729 Vertical 5/6 Fec sembol rate: 30.000



Mehtap Tv Canlı İzlemek İçin Tıklayın.

Uydu BilgileriTürksat 3A Doğu,
11064 Dikey (Vertical), Sembol Oranı: 13000 Fec: 5/6
Digiturk :Kanal 49
D-Smart :Kanal 133
Kablo TV :K-11 





Google Chorme Ezan Vakitleri Eklentisi


Namaz Vakitleri için kullanmış olduğum ezan okuyan chrome eklentisini sizlerle paylaşmak istedim. Günümüzde maalesef bazı kesimlerde ezan sesinde rahatsız olan, cami yapılmasına dahi karşı çıkan ruh hastaları var. Eee boşuna demiyorlar ezan okununca şeytanlar kaçışır diye. Ankara Bahçelievler de durum maalesef böyle. Müslümanlar ezan sesine hasret bırakılıyor. Bu eksikliği gidermek için internette onlarca program var. Fakat program indirme, kurma, internet gerekliliği gibi zorunluluklar bizleri bu programlardan soğutuyor ve daha kullanışlı namaz vakti eklentileri bulmaya yönlendiriyor. Bu noktadan hareketle yazılan "Chrome Prayer Times-Namaz Vakitleri" eklentisi Dhuhr Adhan'ın sesi ile kulaklarımızın pasını alıyor. Programın benim hoşuma giden özelliği ise simgesinde yerleşik olarak bulunan ezan vaktine kalan sürenin gösterilmesi. Yani tıklamanıza gerek kalmadan vakte ne kadar kaldığını direk görebiliyorsunuz. Tıkladığınızda ise resimde de görebileceğiniz gibi ayrıntılı olarak tüm vakitleri görebiliyorsunuz. Ayrıca eklenti çevrimdışı (offline) yani internet olmadan da çalışıyor.
 
Namaz vakitleri eklentisinin özellikleri resmi sitesinde şu şekilde verilmiş:
• 203 ülke için namaz vakitlerini gösterir.
• Çevrimdışı olarak çalışabilir. 20 günde bir kez internete bağlanması yeterlidir.
• Simgesinin üstünde sonraki ezana kalan vakti ufak bir geri sayımla gösterir.
• Vakit çıkmadan isteğegöre kaç dk önce isterseniz hatırlatma yapabilir.
• Aylık namaz vakitlerini tutabilir.
• Vakitlerde ezan okuma seçeneği vardır.
• Vakitler Diyanet İşleri Başkanlığı'nın internet sitesinden alınmaktadır.
 
Tıklayarak Uygulamayı Ekleyebilirsiniz.